Sosyal girişimcilik konusu ilk kez sanırım “World Watch Institute” yayınlamış olduğu bazı raporlarda karşılaşmıştım. Bir takım insanlar kurdukları iş modelleri sayesinde hem topluma faydalı hem de dışarıdan yardım almadan kendi kendini ayakta tutabilen ve sürdürülebilir işletmeler kuruyorlardı. Dünyanın farklı yerlerinden örnekler bulunmakla birlikte belki de en çok bilenen örneği Bangladeşli ekonomist Muhammed Yunus’un kurmuş olduğu mikro-kredi girişimi olabilir. Mikro-kredi sayesinde çok ufak meblağlarda alınan geri ödemeli borçlar binlerce insanın hayatını çoktan değiştirdi bile.
İşte bu şekilde ara sıra yaptığım aramalarda rastlantı eseri Türkiye de bu alanda 2009 yılından beri faaliyet gösteren SOGLA Sosyal Girişimci Genç Liderler Akademisi ile karşılaştım ve geçtiğimiz hafta sonu düzenlemiş oldukları 2011 konferans ve atölye çalışmalarına katıldım. Konferanslara geçmeden önce belki de SOGLA dan biraz bahsetmek gerekiyor. SOGLA 2009 senesinde iki genç sosyal girişimci olan Ece Erkel ve Timur Tiryaki tarafından Dünya Bankasının Türkiye’nin yaratıcı fikirleri arasından seçildikten sonra kurulan, gençlere yönelik sosyal bir girişim. Amacı ise Türkiye’deki gençler arasında sosyal girişimcilik kavramını yaymak, toplum ve dünya için değer yaratan vizyon sahibi gençler yetiştirmek, bu alanda ihtiyaç duyulan nitelikli eğitimi gençlere kazandırmak.
Sosyal girişimciliğin halen tam olarak ne olduğunu merak edenler için ise mümkün olduğunca belirli bir sınırlama yapmadan özetlemek gerekirse;
Topluma ve insana faydalı değer yaratma odaklı olan, mevcut piyasa ekonomisine karşı değil onunla birlikte/onun yöntemlerini kullanan sahip olduğu iş modeli ile hiçbir dış yardıma ihtiyaç duymadan ekonomik anlamda bağımsız olan ve kar elde eden, elde ettiği karı gene toplum için kullanan girişimlere sosyal girişim denilmektedir.
Peki neden sosyal girişimlere ihtiyaç var? Sosyal girişimlere ihtiyaç var çünkü dünyamız mevcut siyasi ve ekonomik sistemler maalesef insanoğlunun karşı karşıya olduğu sorunlara yeterince çözüm bulamamakta. Dünya bankası verilerine göre bugün dünyada “Aşırı Yoksulluk” seviyesinde günde 1.25 $ altında yaşayan yaklaşık 1.4 milyar insan var. 1.6 $ – 2 $ arasında ise 1.6 milyar insan “Orta Düzey Yoksulluk” seviyesinde yaşam mücadelesi vermekte. Gezegen olarak sürdürülebilirlik konusunda halen ne siyasi nede teknolojik olarak gerçek bir modele sahip değiliz. Örnek olarak dünyanın en zengin 500 milyon insanı (dünya nüfusunun %7’lik kısmı) karbon dioksit salınımı’nın %50’sinden sorumlu. Herkes Amerikalılar gibi yaşamaya kalksa ki giderek o yolda ilerlemekteyiz dünya sadece 1.4 milyar insanı besleyebilir. Sadece ekonomik anlamda değil siyasi ve insan hakları alanında da sorunlar çok büyük.
Bu sebeple bireyler olarak artık çözümlerin sadece devletler, kanun yapıcıları ve çokuluslu sermaye sahipleri tarafından üretilmesini beklemek yerine herkes kendinden başlayarak çevresini ve bulunduğu topluma değer yaratacak sosyal girişim hareketlerine katılmalı, üretmeli, destek olmalıdır. Bu anlamda SOGLA, ülkemizde çok önemli bir misyonu üstlenmiş gözküyor.
Cumartesi günkü konferans boyunca hem akademik hem de STK alanında kamuoyunda isimlerin sıkça duyulmuş kişilerin yanı sıra henüz üniversite döneminde yaptıkları çalışmalarla ciddi ödüller kazanmış örnek genç sosyal girişimcileri de tanıma şansımız oldu.
Konuşmaların içeriklerini kısaca özetlemek gerekirse:
İlk olarak Prof. Dr. Eser Borak, sosyal girişimin tanımı, yöntemleri ve iş modelleri hakkında süre zarfında detaylı bir sunum yaptı. Özellikle değindiği nokta sosyal girişimin mevcut Pazar ekonomisinde karşı değil tam tersine onun kurullarını kullanan, topluma karşı değer yaratım sürecinde çalışma modellerinin ticari girişimlerde olduğu gibi doğru bir değer teklifi içeren ve buna yönelik olarak, pozisyonlama ve hedef kitle faaliyetleri yürüten bir sistem olması gerektiğini belirtti. Sosyal girişim aynı ticari girişime benzer bir şekilde sorunlu durumun saptanması, fırsatların belirlenmesi ve yeni sistemin yaratılmasının yanı sıra sosyal girişimcilerin dünyayı daha iyi bir yer yapma isteği duyan tutkulu ve anlam yaratmak isteyen kişilerden olduğunda bahsetti.
Diğer bir konuşmacı olan Dr. Andreas Heinecke ise kurmuş olduğu “Dialogue in the Dark / Karanlıkta Dialog” görme engeli olmayan insanların karanlık bir dünyada yaşamın nasıl olduğu anlamalarını sağlarken, görme engelli bulunan insanların toplumda kabul edilmelerinin kolaylaşmasını sağlıyor. 1988 yılından bu yana 34 ülkede 170 şehirde 7 milyondan fazla bir ziyaretçi oranı yakaladıkları gibi 700’den fazlada görme engelli insanı istihdam etmişler. Andreas Heinecke’nin yaşadığı gerçek deneyimlerden sonra başlattığı “Karanlıkta Dialog” hareketinin bence özeti gene kendisi tarafından söylenmiş şu sözdü: “Işığın olmadığı karanlık bir odada kör olan kimdir?”
Türkiye birçok STK’nın kuruluşunda önemli payı olan herkesin yakından tanıdığı Sayın İbrahim Betil’in konuşması biraz daha Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara yönelikti. Ülkemizin sayılı ekonomiler içersinde yer alması ve bölgesel aktör olması ile övünürken sanırım atlanan bazı noktalar var.
- Türkiye sağlık harcamalarındaki pay oranına göre 188 ülkede 96. Sırada.
- Savunma harcamalarında ise 14. sırada, ulusal gelire göre savunma harcamalarında (%1.5) 10.sıradayız.
- Eğitimde 177 ülke arasında 144. sıradayız, bu listede Tunus 17, Suriye 76, İran ise 79. sırada.
- Eğitimde eşitsizlikte 150 ülke arasında Türkiye 94, Mozambik ise 95. sırada.
- Cinsiyet ayrımcılığında Tanzanya ve Zambiya 152 ülke arasında 125. olan Türkiye’den önde.
- Basın özgürlüğünde 169 ülke arasından 119. sırada, tutuklu gazeteci sıralamasında ise dünyada birinciyiz.
- Fiziksel şiddete maruz kalan kadın oranı %39, erken evlilik oranı %31, kadınların iş yaşamına katılım oranı ise %22 oranında. OECD ülkelerinin ortalamasında ise bu oran %62 civarında.
Konferansın diğer bölümlerinde AKUT’un kurucusu Nasuh Mahruki ve AÇEV’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel Türkiye’nin en büyük iki STK’sı hakkında çalışma sistemleri ve hedefleri hakkında sunumlar yaptılar. Örnek sosyal girişim projesi anlamında beni en çok etkileyen projeler ise Hüsnü Özyeğin Vakfı Kırsal Kalkınma Direktörü Nurcan Baysal’ın Bitlis/Tatvan da yürüttükleri kırsal kalkınma projesi, Gülçin Kaya’nın ödüllü projesi “Engelsiz Sanat” ve Pınar Bilgiç’in gençlere yönelik olan “Hayatımın Lideriyim” projeleriydi. Elbette SOGLA’nın kurucu eşbaşkanlarının yaptıkları konuşmalarda oldukça ilham vericiydi.
Tüm bu konuşmacıların dışında, dünyada sosyal girişimleri destekleyen uluslararası bir kuruluş ASHOKA’nın Türkiye CEO’su Matthias Scheffelmeier bize yaptığı kısa sunumda en son ne zaman tekerleklik sandalyede birini gördüğümüzü sorduğunda gerçekten kendi adıma bir utanç duyduğumu itiraf etmeliyim. Çünkü gerçekten sadece yürüme engelli vatandaşlarımız değil diğer tüm engellilerimizin toplum içersinde yer alma oranı oldukça düşük, üstelik yapabilecekleri ve diğer insanlara katabilecekleri o kadar şey mevcutken.
Özetlemek gerekirse sosyal girişimcilik projeleri geliştirmek isteyen ve gerçekten toplum için değer yaratmak hedefi olan genç insanların mutlaka SOGLA Akademiye göz atmalarını tavsiye ediyorum.